15 Eylül 2011 Perşembe

İki şiir arasında kaldık

Anamın ipiyle indim gökdelen damınızdan
Kelebek gibi girdim kelebek camınızdan
Taksinize mülkünüze dairenize...
Heceleyerek üzerinde ayak ve el uçlarımın
Belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi...
Gözlerinize baktım, mukaddes ciltlerinize, büfelerinize
Vesairenize...
Şiir fenerimle de baktım, son çığlık!
Aşk yokmuş sizde beş paralık!
Gidiyorum ben boşçakallar
Sıçmışım ortalık yerinize
Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık

Can Yücel usulca yürümüştü o kahpe boşluğun içinden. Orospu yaza inat düşünen sonbaharlara gark olmuştuk. Serin rüzgarlar saçlarımıza dolanıyordu. Kimilerinin çokça sahip çıktığı "gerçek dünyaları" siyanüre bulanmış gözyaşlarını içlerine akıtıyor gün be gün yeniden ve yeniden öldürüyordu paslı varoluşlarını ve yeniden var ediyordu yok oluşlarını. Çürümüş çelişkiler üstlerine başlarına bulaşmış kusmuk kokuyordu yer gök. Sodom ve Gomorre'ye öykünen bir zamanın temsilcileri... heyhat!

Biraz ıslandıktan sonra koşarak kaçtık kırkayaklarımızla sahnelerden...ve evet! sevgiye hala inanıyorduk; donmuş bir ruhu aleviyle eriten gözlerin sahipleriyiz karanlığı hapsettik ki siyah tüm renklerin Tanrısıdır.!
Sonra bir şiir fısıldamaya başlar aç karnına başı döner ara sokaklarda kuşluk vaktini bekler...ayazdır!

Ağır kokuyor dünya, kan kokusu bu, korkunç.
Sevgilim döndü yalnızlığıma
Öptü alnımdan ve güzelleştim.
Böyle sabahlarda beni sevgisiyle acıtmış
Herkesi hatırlarım.
Eskidendi, koca bir ruhla giriyordum bahçeye
Mavi çiçeklere bakıyordum ve işte şu diyordum
Nasıl da benziyor bana.

Öyle ya,
Sevişmek bir sarmaşığın kalbiyle düşünmekti.

Ve elleri titreyerek, avuçları terleyerek yazmıştır Bejan Matur -ki çarşafına dolanmıştır şiiriyle- kim bilir sabahın bir körüne...karnı aç, uykusu düşmanıdır. Can Yücel'e sarılır boşçakallardan kaçıp o ara sokaklardan birinde...ve hala inanır...hatrına koşar ve daha çoğalacak hatrı sayılanlara...uyku , uy kuuu biiii razzzzzz. uy kuuuuuu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaşella