19 Mayıs 2013 Pazar

Zelig the Chamaeleon

Eğer korkularınız sarmaşığınız olmuşsa,  hem bir güvenli liman hem de biteviye bir endişe hali kazıyorsa sonsuz uzamdan savruk zamanınıza,  siz artık siz olmaktan çıkmışsınız demektir. Sözü, sazı ele alanın dilinden konuşmaya başladıysanız eğer siz de bir Zelig'siniz. Yalnız kalmaktan korkan ve olumlanmak saplantısına kapılan  homo-Zeligus sahtelik içinde doğru yaşadığı sanrısına kapılacaktır. Filmde Zelig'i kurtaracak olan yitmeyen bir aşktır. Bizim zamanımızda homo-Zeligus nasıl kurtulur bilemem. Yitmeyen bir aşk homo-Zeligus'u  o zamanın koşullarına göre, bu zamanın koşullarına göre ve şu zamanın koşullarına göre her şekilde kurtulacaktır. İmkansızlıkların türlü araçlarla kafamıza kakıldığı bir zaman bu.  Savaşın ve çatışmanın olumlandığı, barışın istisna olduğu  bir anlayışta, bireyin kendini anonimleştirmesi  de şaşırtıcı olmasa gerek. Zira,klasik realizm, neo-realizm hatta yetinilmeyip neo-klasik realizmi yazıp buna göre tarihi okuyanların bu sahteliği yeniden ürettiği konusunda herhangi bir şüphem yok. Eğer egemen dil savaş, sansür, faşizm ve otoriter kapitalizmin  ürettiği bir dil ise ve gerçeklik buna diyorsanız,  Henri Michaux'un dediği gibi gerçek
olan şeyin artık gerçek olmaması için yazmanız gerekir!


          "Faşizm, topluluk içinde yok olmak, anonimleşmek için bir seçenek sunuyor."






                                     Dr. fletcher: bana neden yanında bulunduğun insana  benzediğini söyle?
Zelig: çünkü bu güvenli.
Dr. fletcher: 'güvenli' ile neyi kastediyorsun?
Zelig: güvenli... diğerleri gibi olmak.
Dr. fletcher: güvende olmak mı istiyorsun?
Zelig: sevilmek istiyorum.

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Para. Arz ederim ve iyi çalışmalar

ve şöyle devam ediyordu; odaların içinden sesler çok cılız geliyordu: arz ederim, kolaylıklar dilerim, iyi çalışmalar...

Tamam da sonra  ? Bitmiyordu ve bitmiyordu. Hey! Rezzancığım bir çay içelim mi ? Sen de gökkubenin altında hazır the birds are singing bir sigara yakarsın. Tamam, yaktım. Kaçırdın beni "kolaylıklar dilerim"lerden ve mütemadiyen arz ettiklerimizden. Teşekkürler...Yarın tekrar hop başlayalım mı ? Dur! Şuramdan da çekiştir de içerlere giremeyim. Hey, elbisemin şurasından çeksene. Çekemiyorsun işte. Ve yine içerdeyiz. Olmuyor, olmuyor. Eeeee özlemeklere de doyamadık. Boşluklar, kocaman kara delik gibi onlar. Birilerini çok özlemeye başlayınca içlerine doğru çekilirsiniz. Bazen bir adamın ya da kadının burnunun delikleri, bazen duvarın seçilmiş kirli beyaz bir noktası, bazen bilgisayarınızın sigara külleriyle bezenmiş ekranı  bol özlemli kara deliklerinizdir.

Tipin dağılmış amma velakin kafan toplanmış dedi. Adeta sevilesi bir insan olmuşun dedi. Bana çalışmalar gerekmiş ancak haberim yokmuş. Velhasıl, doğru demedi. Ben de ona öyle sevilmelik mi olur ? Kafama memelik takar gezerim işportacılar gibi dedim. Diyiverdim. Öyle çıktı. Bazen olacakları bilemeyiz ki genelde bilemeyiz. "Kimin, nasıl bir anısı haline geleceğimizi hiçbirimiz bilemeyiz."

Sonra okuduklarım karşıya çıkıyor işte böyle hep. Okudukça hep zihnini mızraklayan gerçekliğin artık hucuratlarına sızdığını anlayınca çok geç olduğunu düşünüyorsun ve yanılıyorsun. Yeni bir gerçeklik başlıyor seninle. Umarsızlığın, öfkenin ve aşkın birbirinin gözlerinin içine bakıp  leb demeden leblebiyi anlayan, asitlenmiş gibi trajikomik olana  saatlerce gülebilecek dostlar olduğunu sen de zamanla anlıyorsun ve onları yanından hiç mi hiç ayırmıyorsun. Böyle de büyüdüğün sanrısına kapılabilirsin ve bu sanrı hep esrikliktir biraz.
Yarın yine öylece öfkeyi, aşkı ve umarsızlığı ceplerime dolduracağım ve paçalarımdan akacak.
Bense kendi kendime şu sözcüklerle debeleniyor olacağım: "There is no place we can't go"
İyi geceler.


Paylaşella