1 Mart 2011 Salı

De cara a la pared

Bu gece hüzün baykuşunu çağırdık. Hem karanlığı kucaklayacağız beraber hem de hüznün koynundaki aydınlığın sol omzuna konacağız.Yolda giderken buğulanmış camdan dışarıyı görmek için çabalayan gözler - ki yalınayak bir cam kenarı çocuğunun özlemidir hayallerin ve anıların türbüdansında kendini kaybetmek - bu şarkı çalarken bi boşluğu kendine seçer ve onu kara deliği yapar. 2010 yılında bu sesin sonsuzluğa karıştığını yazarken ellerim titriyor.o yüzden lafı uzatmadan La Llorona albümünü indirme tavsiyesinde bulunmuyorum.indirin diyorum! Samimiyet, özgürlük, aşk, çoğalmak çok olmak, fluctuatio animilerden (ruhsal dalgalanma), conatus'u (yaşam gücü) çekip de çıkarmak var bu şarkıların her birinde yağmur var, savrulmak var.

Eray Aytimur, Lhasa De Sela'nın ölümünden sonra yazdığı "Işık ve Karanlıktan Aynı Anda Geçebilmek" (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&Date=10.01.2010&ArticleID=973706) adlı yazısında La Llorona'nın hikayesine dokunmuş: "Efsane bu ya; çocuklarını savaşta kaybettiği için intikam almak isteyen bir kadın, yaktığı ağıtlarla erkekleri nehir kıyısına çekip, orada onları öperek taşa çevirirmiş. Sürekli ağlayan bu kadın La Llorona’ymış ve büyük küçük herkes ondan çok korkarmış. Hatta Meksikalı anneler yaramazlık yapan çocuklarını hâlâ La Llorona gulyabanisiyle dizginler ve daimi sulugözlere bu ülkede ‘ağlayan kadın’ anlamına gelen La Llorana denirmiş. "

Öperek ve ağıtlarla savaşı lanetleyen bir varoluş hayalinin ve Aytimur'un dediği gibi "melezlik ve çokkültürlü karmaşanın yaşandığı Montreal'de yaşayıp ölen Lhasa De Sela"'nın şarkılarının bize yaptıklarının bir izdüşümü aşağıda.Buyrun.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaşella