3 Aralık 2010 Cuma

The Blue Cafe On The Road




Ah yol! O, çoğaltan sonra dağıtan ve toparlayan, paylaştıran ve doğuran ve böyle yüzlerce biteviye eylemli halin, rampada veya eğimlide, uzayan veya kısalan, asfaltta veya toza toprağa karıştığında hayatın bir yansıması gibidir. Bir filmde geçer: "Yansıma, yansıyan şeyden çok daha fazla mevcuttur gibi gelir bana." Yine aynı filmde şöyle de der bilgeler ve bir kamyonet arkası: La Vida No Vale Nada.Hayat Anlamsızdır der işte tüm bu yansıma ve anlam "yolda" kendini bulur. Hayatın Anlamsızlığı "yolda" çözülür; toz olur, tuz olur...

Tüm bunları düşündüğüm yağmurlu bir akşam üstü....! (hayır hayır bunları yapmıyacağım, bu yalanı söylemeyeceğim.) yolu hep düşündüm ama bunların hepsini bu gece düşündüm.Nereye geleceğim mi? Peki...

Küçüklüğüm, en çok sevdiğim kırmızı, siyah, beyaz renklerin bolca kullanıldığı cafemizde geçti.Yaşadığım şehrin en işlek caddesinde köşede bir yerde olduğundan mütevellit adı Corner'dı(babam yaratıcılığını konuşturmuş). Ama o cafenin 6 yaşımdan beri bana kattığı beleş pizza, cola, cheeseburger, chicken burger dışında en çok babamın çaldığı şarkılardı. Hisli bir mahlukat olduğumu o, hamburgeri hunharca yutarken kulağımda o şarkılar çalındığında, aklımın kaymalarından, kalbimin yoğunlaşmasından anlayıvermiştim. Yoksa o yaşta bir bebelağın ki, 10 ay emme tecrübesinden sonra 6 yaşında bile hala süt süt diye ortalıkta dolanan minik yavrunun, November Rain'den, Road to Hell'e ve Dire Straits'in muhtelif şarkılarına kadar hislenmesi pek vaki değildir. Tabi sevgili babamın bu şarkıları ve nice Cem karaca, Barış manço şarkılarını evde gitarla dıngırdatıp söylemesinin bu hislenme duygusunun gelişmesinde büyük payı var. Bu arada o cafede, Ayrılmam, Serserim Benim, Bile Bile, gibi nadide Aşkın Nur Yengi şarkılarının da ciğerime işlediğini de belirtmeden geçemeyeceğim ki birçok bebenin de başına gelmiştir bu durum eminim.(bkz: Sevgiliye ve Hesap Ver albümleri)

Ama bir şarkı vardır ki -babam cafede ve pazar günleri köfte yemeğe götürürken hep sonuna kadar açardı o müziğin sesini ve o adamın - diyerek olayı bambaşka romantik boyutlara taşıyacağım belki ama gerçekten işte tam o yukarda bahsettiğim "yola" adanası bir şarkı ve bir bilge bir adamın sesi : Chris Rea-The Blue Cafe. Gerçek bir yol şarkısı olduğunu hem müziği hem de sözleri doğrular:

Yaşlı olanın, daha genç olana geri dönmeme şansını kullanma cüretini gösterdiğinde kaderin kartlarını çıkardığı bir kafe burası...bir hayat...bir yol...

O zaman izleyelim ve dinleyelim... birgün o yolda arabayla giderken bu şarkıyı çaldığımızı da o hayale eklemleyelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaşella